İSTANBUL, 19 Eylül (Xinhua) -- Çin'in dört büyük klasik romanından biri olan Kızıl Köşkün Rüyası, bu yılın başında Türkçeye kazandırıldı. Çin edebiyatının en görkemli başyapıtlarından olan eser, saray entrikalarından gündelik yaşama uzanan canlı tasvirleri ve yüzlerce karakteriyle Türk okurlarını büyülüyor. 18. yüzyılda Cao Xueqin tarafından kaleme alınan eser, Qing Hanedanı döneminde Jia ailesinin görkemli yükselişi ve trajik çöküşünü anlatıyor. Soylu bir genç olan Jia Baoyu ile Lin Daiyu arasındaki duygu dolu ilişkiyi merkeze alan eserde 400'den fazla karakter aracılığıyla aşk, güç ve kader temaları ustalıkla işleniyor. Kırmızı Kedi Yayınevi Editörü Gazeteci Yazar Kamil Erdoğdu, eser konusunda Xinhua'ya verdiği demeçte, "Kızıl Köşkün Rüyası, klasik Çin romanlarının zirvesi, feodal toplumun ansiklopedisi ve geleneksel kültürün doruk noktasıdır" dedi. Erdoğdu'ya göre eser, Batıya Seyahat ve Üç Krallığın Hikayesi ile birlikte Çin edebiyatının "klasik üçlüsünü" oluşturuyor. Dili, üslubu ve karakter derinliğiyle edebiyatın zirvesinde yer alan eser, aynı zamanda Taşın Hikayesi ve Altın ile Yeşimin Yazgısı adlarıyla da biliniyor. Cao Xueqin'in yaşamı ile roman arasında güçlü bir paralellik olduğunu belirten Erdoğdu, "Yazar gençliğinde ailesinin ihtişamlı günlerini hatırlarken, sonrasında yoksulluk ve başarısızlıkla geçen hayatını gözler önüne seriyor. Bu hatırlayış sırasında ailesindeki kızların üstün yeteneklerini kendisinden üstün gördüğünü fark ederek derin bir pişmanlık duyuyor. Cao Xueqin'in önsözdeki bu vurgu, roman boyunca kadın karakterleri merkeze koymasının ipucu sayılır. Yazar, kendi günahı affedilmese de o kızların gerçek hayatta var olduklarını, hikayelerinin unutulmamasını istiyor" diyor. Okurların yorumları da eserin etkisini gösteriyor. Romanı okurken karakterleri tek tek not aldığını ve kitapla adeta "interaktif" bir ilişki kurduğunu söyleyen 59 yaşındaki Zeynep Yavuz, "Normalde yorucu olan bu alışkanlık, bu kez büyük keyif verdi. Şimdiye kadar okuduğum kitaplardan çok farklı" ifadelerini kullanıyor. Romanın en büyüleyici yönünün betimlemeler olduğunu vurgulayan Yavuz, "Gözümde Çin'in o dönemi canlanıyor, karakterler adeta hayat buluyor. Kadınların kıyafetlerinden saray salonlarının detaylarına kadar her sahne öylesine canlı ki, kendimi o dünyanın içinde buluyorum" diyor. Yavuz, her bölümün sonunda yer alan ifadelerin okuru adeta bir sonraki sayfaya davet ettiğini belirterek, "Kitabı bulmaca çözer gibi okuyorsunuz, ilerledikçe eksik parçaları tamamlıyorsunuz" diye ekliyor. Roman, yalnızca saray yaşamını ve toplumsal ilişkileri değil, aynı zamanda dönemin kültürel uygulamalarını ve geleneksel Çin tıbbının örneklerini de ayrıntılarıyla aktarıyor. Tarih öğrencisi Deniz İşcan, Xinhua ile roman üzerine gerçekleştirdiği söyleşide, özellikle bir hastalığa iyi gelen ilacın hazırlanışının anlatıldığı pasajdan etkilendiğini söylüyor. İşcan, "Dört ayrı çiçek, her biri kendi mevsiminde açıyor. Özlerinden doğru zamanda belirli miktarlarda alınıyor, ekinoksta güneşte kurutuluyor ve yağmur mevsiminde su ekleniyor. Eğer yağmur zamanında yağmazsa ya da çiçekler doğru zamanda toplanmazsa süreç bir yıl erteleniyor. Bu, inanılmaz bir özen ve sabır gerektiriyor" diyor. Kitabın Türkçeye çeviren Prof. Dr. Giray Fidan ise Türk okuyucular için bir okuma kılavuzu hazırlığında olduğunu belirtiyor. İşcan ve Yavuz, böyle bir kılavuz yayımlandığında eseri mutlaka ikinci kez okuyacaklarını vurguluyor.■