PROF.DR. SERİYE SEZEN (Ankara  Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) CHINA TODAY TÜRKİYE – Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG),  20. yüzyılın sonunda  Batı kapitalizminin sürdürülebilirliğinin bir gereği olarak ortaya çıkan küreselleşmenin artık sonuna gelindiğinin tartışıldığı bir dönemde,  Çin Halk  Cumhuriyeti’nin (ÇHC) yeni  bir  küreselleşme  girişimi olarak görüyorum. KYG, ÇHC’nin 21. yüzyılın başından itibaren adım adım ördüğü bir sürecin önemli bir ileri adımıdır. Bu sürecin, Çin’in giderek küresel ekonomik (ve askeri) bir güce dönüşmesi; bu gücün ülkenin kendine olan güvenini artırarak  bir politik güce evrilmesi ve küresel politikaların yönetiminde Çin’in kural koyucu/dönüştürücü  olduğu yeni bir dünya düzenin inşası olmak üzere kabaca üç aşamadan oluştuğunu söyleyebilirim. Bu girişimin öncesi vardır ve sonrası da gelecektir. Dolayısıyla KYG bu sürecin nihai adımı değildir; ama nihai adıma yaklaştırmayı amaçlayan önemli bir girişimdir. Özet olarak KYG, Çin’in önderliğinde Çin usulü bir küreselleşme hamlesidir. 

Çin, reform ve dışa açılma dönemin- de bir yandan küresel kapitalist düzenin kurumlarına  dahil olup, buralarda varlığını  güçlendirirken diğer yanda,2000’li yıllardan itibaren  mevcut küresel düzene itirazlarını çeşitli vesilelerle, kimi zaman yanına BRICS ülkelerini de alarak dile getirmektedir. Çin, söylemsel itirazlarla yetinmeyip Batı kapitalizminin küresel çapta işleyişinin kurumsal ayaklarına alternatif yeni yapılar kurma yoluna da girişmiştir. Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, Yeni Kalkınma Ban- kası, Asya Altyapı Yatırım Bankası bu bağlamda belirtilebilir. KYG ve 2018’de açıklanan  Kutup İpek  Yolu  girişimi bu ön girişimlerin ileri adımlarıdır.  

Bu hamleleri, ülkenin üretimini, işgücünü, ordusunu ve toplumunu dönüştürmeye yönelik diğer adımlarıyla ve Devlet Başkanı Xi Jinping’in “Çin usulü sosyalizm yeni bir döneme girdi” söylemiyle birleştiriyorum. Xi’nin, Çin Komünist Partisi’nin Kasım 2017’deki ulusal kongresinde verdiği bu mesajın, hem Çin’in hem de uluslararası  düzenin  yeni bir  döneme girdiği şeklinde ikili bir anlam içerdiğini düşünüyorum. 

Çin mevcut uluslararası düzene meydan okumakta ve Çin’i yeniden dünyanın  merkezi  haline  getirecek  yeni bir dünya, yeni bir ilişkiler düzeni kurmayı hedeflemektedir.  Bir başka ifadeyle Çin, 21. yüzyılı Çin yüzyılı yapmaya yönelmiştir. KYG’in yaşama geçirilmesine ilişkin güçlükler ve Çin’in bunları aşabilme kapasitesi ayrıca tartışılabilir. 

SAĞLAM  ADIMLAR 

Burada Çin’in ne denli bütüncü, akılcı ve sağlam adımlarla ilerlediğini göstermek açısından, yeni uluslararası düzenin kuramsal bilgisini de inşa etmeye yöneldiği vurgulanmalıdır.  Çin’in, “insanlık için ortak  geleceği paylaşan bir topluluk kurma önerisi”, Batının değer, çıkar ve terminolojisiyle biçimlenen  mevcut uluslararası ilişkiler disiplinine bir karşı çıkış; alternatif bir uluslararası ilişkiler disiplininin temelini atma girişimidir. 

KYG’yi Çin usulü küreselleşme olarak tanımlıyorum. AngloSakson dünyanın öncülük ettiği küreselleşme, sermayenin küresel ölçekte akışı önündeki engelleri kaldırmaya, ulus devletlerin özerk, kendi kurallarına, standartlarına dayalı olarak  çalışmasını zayıflatmaya, ulusal pazar  egemenliğini kırmaya yönelmişti. Bu yöneliş, aynı zamanda sermayenin  kendini  güvende  hissedeceği bir ortamın  (iyi işleyen bürokrasi, hukuk düzeni vs) inşasını ve artan üretimi emecek talep artışının da sağlanmasını gerektiriyordu.  Üçüncü ve önemli  bir faktör, sermayeyi, teknolojiyi ve know- how’ı kontrol  eden  merkez ülkeler ve onların  güdümündeki  uluslararası  örgütler, modernist bir yaklaşımla yalnızca sermaye değil aynı zamanda  değer,  politika  ve  düşünce-yaşam biçimini ihraç etmeye çalıştılar. Ekonomik olanın toplumsal olanla desteklenmediği sürece varlığını koruyamaması nedeniyle sistemin tutarlılığı için bu gerekliydi. Çin usulü küreselleşmenin temel farkı iç işlerine karışmazlık vaat etmesi. “Rejimin, yönetim biçimin, değerlerin beni ilgilendirmiyor; seni kendime benzetmek gibi bir derdim yok, biz ticaretimize bakalım” demekte. Daha mutedil, eşitlikçi, saygılı bir dil kullanmakta. Bu söylemlerin muhataplarda nasıl algılandığı ve bu denli eşitlikçi bir ilişkinin gerçekçiliği ayrı bir tartışma konusu. 

KYG, kuşak ülkeleri arasında ticaret engellerinin kaldırıldığı, politikaların eşgüdümlendiği, finansal bütünlüğün, teknik ve altyapı standartlarının ve kamuoyunun desteğinin sağlandığı bütünleşik bir pazarı hedeflemektedir. Bu bütünleşik pazarda siyasal, kültürel ve değer farklılıklarının korunacağı, kimsenin kimseye müdahale  etmeyeceği bir düzen  de vaat edilmektedir. Dolayısıyla KYG, günümüzde sonunun tartışıldığı Anglo-Sakson küreselleşmenin yerine Çin önderliğinde yeni bir küreselleşme döneminin habercisidir. Çin’in Afrika kıtasındaki güçlü varlığı ve Latin Amerika coğrafyasıyla iliş- kileriyle birlikte düşündüğümde KYG’yi, yeni bir uluslararası düzenin kurucu unsurlarından biri olarak görmekteyim. 

YENİ REZERV PARA İHTİYACI 

Boğaziçi’nde Konfüçyüs Enstitüsü’nün kuruluş yıldönümü kutlandı Boğaziçi’nde Konfüçyüs Enstitüsü’nün kuruluş yıldönümü kutlandı

Çin, ABD Dolarının küresel rezerv para olarak işlevini tamamladığı ve yeni bir rezerv paraya gereksinim olduğunu, 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren savunmaktadır. Bildiğiniz gibi, ikili ticaretin yerel para birimleri üzerinden yapılması konusunda anlaşmaya vardığı ülkelerin sayısı da giderek artmaktadır.  Diğer yandan, finansal bütünlüğün sağlanması, istikrarlı bir döviz, yatırım, finans ve kredi sistemi ile Asya’da bir tahvil piyasasının kurulması, KYG’nin hedefleri arasında. Bu girişimin hedeflerine ulaşması halinde, KYG coğrafyası ölçeğinde ve giderek küresel piyasalarda RMB’nin yaygınlaşması beklenebilir. RMB’nin küresel rezerv para olma potansiyeli var. Fakat bunun gerçekleşmesi birçok değişkene, etkene bağlıdır ve kolay bir hedef değildir. Ama KYG girişimi RMB’nin uluslararasılaşmasına katkı sağlayacaktır. 

Bugünkü koşullarda Türkiye’nin gerek AB gerekse ABD ile ilişkilerinin hayli sorunlu olduğu bir gerçek. Bu meselenin ikili ilişkiler yanı. Diğer yandan her iki aktör de kendi iç sorunlarıyla meşgul. Ekonomik krizi hala aşamayan AB coğrafyasın- da aşırı milliyetçilik giderek artmakta, kimi ülkelerde iktidara gelmektedir; bazı ülkeler ise bölünme riskiyle karşı karşıyadır. 

tl_sayma

Yerel para birimleri üzerinden anlaşmaya varan ülkelerin sayısı artıyor.- 

Editör: Mustafa Karslı