Kültür - Sanat ve Tarih

Farklı kuşaklardan Çinliler, Türkiye'yi anlatıyor...

Abone Ol

Farklı kuşaklardan Çinliler, Türkiye'yi anlatıyor...

Çinlilerin yüzde 60'ından fazlası henüz Türkiye'yi yeterince tanımıyor. Türkiye'yi ziyaret eden üç farklı yaş grubundan Çinlilerle görüştük. China Today Türkiye’ye (CTT) konuşan Çinliler şu yorumu yapıyor: "Hayal ettiğimizden daha kadim, efsanelerde anlatılandan daha canlı."

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, son yıllarda Türkiye'ye gelen Çinli turist sayısında dikkat çekici bir büyüme trendi gözlemleniyor. 2023 yılında Türkiye'yi ziyaret eden Çinli turist sayısı 248,100 kişi olarak kaydedildi. 2024 yılında bu rakam 409,700 kişiye yükselerek bir önceki yıla göre yüzde 65.1 artış göstermiş ve Çin, Türkiye'nin uluslararası turist pazarında en hızlı büyüyen ülke konumuna gelmiştir. Ancak anketler gösteriyor ki, Çinlilerin hâlâ yüzde 60'ından fazlası Türkiye'yi yalnızca ‘sıcak hava balonu', 'kebap' veya ‘Osmanlı İmparatorluğu' olarak tanıyor. Gerçek Türkiye, farklı kuşaklardaki Çinlilerin gözünde nasıl bir manzara sergiliyor? Üç farklı yaş grubundan Çinli ile görüşerek, hilal ülkeye dair daha üç boyutlu bir tablo oluşturmaya çalıştık

1-Abla Bao, seyahati sırasında tanıştığı Türklerle neşeyle dans etti, ortamın rahat ve keyifli olduğunu söylüyor.

"Türkiye büyük bir kedi krallığıdır"

70'ler kuşağından seyahat blog yazarı Abla Bao, her seyahatindeki ilginç hikayeleri Xiaohongshu plat formunda takipçileriyle paylaşmayı seviyor. Türkiye izlenimlerinden bahsederken, ‘Türkiye’nin romantizmi, uçsuz bucaksız mavi koyları ve şehri sarmalayan kedilerle ayrılmaz bir bağ içinde’ diyor. İstanbul, onun kaleminde canlı bir yaşam atmosferine bürünüyor: İstanbul, telaşsız ve zarif bir şehirdir. Farklı görünümleriyle rengârenk insan kalabalıkları, birbirini kesen tramvay hatları ve çeşit çeşit el sanatları dükkanları vardır. Daracık sokaklarda yürürken, bir de bakmışsınız deniz karşınıza çıkıyor. Denizin karşı kıyısındaki küçük yamaçta, sıra sıra dizilmiş evler yükselir; hava ızgara balık kokularıyla doludur ve her adımda yeni bir manzara saklıdır.

Türkiye seyahatnamesinde şöyle yazmış: İstanbul aynı zamanda kediler tarafından “yönetilen” bir şehir. İster turistik mekanlarda ister yerleşim bölgelerinde olsun, her yerde tüyleri parlak kedilerin sakin adımlarla dolaştığını görebilirsiniz. Türklerin kedilere olan sevgisi ayrıntılarda kendini gösteriyor: Hemen hemen her evin kapısının önünde su ve kedi maması hazır bulunur, yoldan geçen minik dostlar istedikleri zaman bunlardan faydalanabilir. Türkiye’de kendi ayak izlerini bırakmış olduğu için, bu ülke her tekrar gündeme geldiğinde ona tarifsiz bir sıcaklık hissettirir.

“Türkiye değerli bir mihenk taşıdır”

Kong Qingxun, Çin’in 95 sonrası kuşağından bir girişimci ve StartupCat’ın kurucusudur. Girişimcilik yolculuğunun başlangıcında, kıdemli bir meslektaşı ona şöyle demiş: “Türkiye köklü bir tarihe sahip, derin bir birikimi olan bir ülke. Denizaşırı pazara açılmak isteyen bir girişimci için kesinlikle görülmeye değer.” İşte bu sözler onu, 8.000 kilometre ötedeki bu topraklara doğru yol alan, Guangzhou’dan İstanbul’a ilk doğrudan uçuşa bindirdi. Türkiye hakkında konuşan Kong Qingxun, şunları söyledi: “Türkiye, Çinli küreselleşen şirketler için oldukça tipik bir pazardır ve bizim için olağanüstü bir referans değeri ve stratejik öneme sahiptir.” Onun görüşüne göre, “Türk iş insanları satranç oynar gibi ticaret yapar, bir hamle yaparken on hamle sonrasını hesaplar. Türkiye pazarını tam anlamıyla çözebilirsek, bu küresel pazarda bize yol gösterecek bir referans noktası kazanmış oluruz. İlerleyişte Avrupa pazarı için bir sıçrama tahtası, geri çekilme durumunda ise Asya-Afrika-Latin Amerika pazarları için bir referans modeli olarak kullanılabilir.”

Kong Qingxun, Türkiye’nin Kapadokya bölgesindeki eşsiz kaya oluşumları ve mağara yapıları önünde hatıra fotoğrafı çektirdi.

“Türkiye, yaşayan bir ders kitabı gibidir”

Türkiye’deki Ege Üniversitesi’nde okuyan Çinli öğrenci Li Zhe, buraya ilk geldiğindeki hislerini “güneş ışığı fazlalığı” olarak tanımlıyor. “Buradaki güneşlenme süresi inanılmaz derecede uzun. İnsanların karakteri de Akdeniz’in yaz ve sonbaharı kadar sıcak ve açık yürekli. İki hafta dolmadan ben de onlar gibi her şeye içtenlikle gülmeye başladım.”

İzmir’e yerleştikten sonra Li Zhe’nin hayatı yavaş yavaş bir düzene girdi: Hafta içi her sabah penceresinin önündeki yeşil papağanların sesiyle erken derslerine yetişmeye çalışıyor, hafta sonları ise market arabasını iterek bir sonraki haftanın yiyecek malzemelerini özenle seçiyor. Gündelik hayatındaki en büyük mutluluk kaynakları, ulaşılması çok kolay deniz manzarası, kendi yaratıcılığıyla geliştirdiği “üstünkörü yemek pişirme metodolojisi”… Dil sınıfındaki arkadaşlarının birbirinden ilginç hayat hikayeleri oldu. “Buraya okumaya geldim demektense, ‘hayatı deneyimleme dersleri’ almaya geldim demek daha doğru olur” diyor.

Ders dışı zamanlarda, şehrin farklı köşelerine giderek Türk folklorunu ve kültürel tarihini deneyimliyor. Tarihi kalıntılar da doğal manzaralar da onun dünyanın çok kültürlü yapısını anlama ve saygı duyma yolculuğuna katkıda bulunuyor ve tüm bu deneyimler dil öğreniminin önemli bir pratiği haline geliyor.